22 Kasım 2010 Pazartesi

Trafik

Çocukken babama trafikte hep aynı soruyu sorardım:

"Neden en öndeki gitmiyor baba?"

Sürekli bana en öndekiyle alakası olmadığını dünyanın sandığım gibi bir düzende ilerlemediğini, herkesin dümdüz aynı yöne gitmediğini anlatmaya çalışırdı, anlamazdım. Hala da anlamıyorum. En öndekiler neden hep duruyor baba? Neden kimse ilerlemiyor da hep durduğumuz yerde duruyoruz? Nedir bu insan trafiği? Bu kadar zor olmamalı ilerlemek, durmak beklemek olduğu yerde saymak zor gelmiyor insanlara. İlerlesek daha mutlu olacağız, ama yapmıyoruz. Cesaretsizlik demek doğru olmaz bu yaşananlara, kaybolduk nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Trafikteyiz ne uğruna onu dahi bilmiyoruz, hep öndekine küfrediyoruz. O da kendi önündekine küfrediyor.

Şimdiyse şunu soruyorum:

En öndeki neden bu kadar gamsız baba?

14 Kasım 2010 Pazar

Artık beni sevme



Geçenlerde etkileyici bir 2006 fransız yapımı filme denk geldim, gece uykusuzluk nöbetlerimden birinde oturdum izledim. "Deux jours a tuer" aslında birebir türkçe çevirisi "Ölüme iki gün kala" ama nedense "Artık beni sevme" olarak çevrilmiş.

En başında arkadaşlıklarınızı, samimiyetsiz ilişkileri sorgulatırken en sonda hayatı derinden sorgulatıyor. En sonundaysa efsane bir şiir var, kaç kez dinledim bilmiyorum o kısmı, harikulade.

Ne kadar zamanım var benim?

Yıllar mı, günler mi, saatler mi?

Ne kadar?

Bunu düşündüğümde kalbim öyle hızlı çarpıyor ki!

Yaşamak benim ülkem...

Kalan zamanlarımı seviyorum.

Gülmek istiyorum, koşmak, konuşmak

Ağlamak ve görmek,

İnanmak, içmek, dans etmek, bağırmak

Yemek yemek, hoplayıp zıplamak, isyan etmek...

Bitirmedim bitirmedim...

Bitirmedim!

Uçmak, şarkı söylemek, gitmek

Yeniden gitmek...

Kalan zamanımı seviyorum.

Nerede doğduğumu bilmiyorum artık

Ya da ne zaman!

Uzun zaman önce değildi biliyorum

Benim ülkem yaşamaktı!

Babamın şöyle dediğinide hatırlıyorum;

Zaman ekmeğin gibidir senin,

Yarına da mutlaka sakla

Hala ekmeğin var...

Hala zamanım var ama ne kadar?

Oynamak istiyorum

Gülmek istiyorum

Gülmek istiyorum anlasanıza gülmek!

Ağlayıp gözyaşlarıma boğulmak

Gemiler dolusu bordo şarabı içmek istiyorum hala

Ve dans etmek, bağırmak, uçmak

Yüzmek bütün okyanuslarda...

Bitirmedim bitirmedim...

Bitirmedim!

Şarkı söylemek istiyorum

Sesim kısılıncaya kadar konuşmak

Seviyorum zamanı

Kalan zamanı

Ne kadar zamanım

Ne kadar zamanım var benim?

Yıllarım mı, günlerim mi, saatlerim mi?

Ne kadar?

Seyahat hikayeleri istiyorum ben

Görecek çok insan var daha

Çok manzara

Çocuklar kadınlar...

Koca koca adamlar

Minyon olanlar

Eğlenceliler, hüzünlüler

Çok akıllılar

Ve bir de aptallar...

Komiktir aptal ihtiyarlar dinlendirir insanı

Güllerin arasındaki yabani otlar gibi.

Ne kadar zamanım

Ne kadar zamanım var benim?

Yıllarım mı, günlerim mi, saatlerim mi?

Ne kadar...

Umurumda değil aşkım

Çünkü orkestra sussa da dans edeceğim ben hala

Uçaklar uçmayı bıraksa da,

Tek başıma uçmaya devam edeceğim ben...

Zaman durduğu zaman da,

Seni hala seveceğim.

Bilmiyorum nerde?

Bilmiyorum nasıl?

Ama seni hala seveceğim

Seni hala seveceğim...

Nanik

Hiç umudumu yitirmeyecek kadar aptal olmanın gururunu yaşıyorum. Hayat bana öyle ortalar veriyor ki dönüp herkese bir nanik çekebilirim. Nasıl zamanında acımadı kii diye dönüp gülümseyebildiysem, bu gün de yarınımı elimde tutmayı bilirim, bilmek lazım. Geçmişime bakıpta, bugünümü geçmişimle kıyaslasalar da anlamıyorum ki geçmişimdeki gibi devam edecek olsaydı ilişkilerim çıkarmazdım ki onları hayatımdan. Mutlu olmak illa sonu gelecekmiş, sevgiler tükenecekmiş gibi bakmaya ne güzel de alıştırmışlar bizi.  Bu defa herşeye ve herkese rest çekme gücünü hissediyorum bedenimde, ben kaderimi ilaha bırakmaktan vazgeçeli çok oldu. En azından bişeyleri kaybedince oturup kaderime ağlamıyorum, kendime sövüp hırslanıp devam etme gücünü ediniyorum.

Siz de deneyin oluyor, memnun kalmazsanız da kalmayın napalım.
Alan memnun satan memnun.