7 Eylül 2011 Çarşamba

Demokrasi Can Çekişiyor

Laiklik toplumumuzda her daim korunması gereken demokrasinin baş değeri olarak görüldü. Bu nedenle sosyal demokrat kesimler yaşam şeklimize müdahale edilecek korkusuyla aynı yaşam şeklini savunan Türk Silahlı Kuvvetlerine yakın durdu. Salt bu yüzden Türk Silahlı Kuvvetlerinin siyasette güçlü etkinliğine geçmişte istisnalar olsa da çoğunlukla sıcak bakıldı.
 Her şey vatan için! En büyük asker bizim asker!
Kabul etmek gerekir ki bu durum demokrasinin gelişimini engellemiş, sivil güçlerin etkinliğinin olgunlaşmasını geciktirmiştir.  Bu gün inanıyorum ki sivil toplum Türkiye’de laik yaşam şeklinin devamlılığını sağlayacak güçtedir.
İktidar partisi AKP’nin ise Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyasetteki etkinliği olmaması gerektiği yönündeki görüşü, demokrasi inancından değil bariz Türk Silahlı Kuvvetlerini kendilerine bir tehdit olarak gördüklerindendir. Neden?  Çünkü her zaman çelişkilerle dolu olan gerek açıklamaları gerek faaliyetleri ile demokrasiyi algılayış biçimleri top yekün yanlış.
Demokrasi çoğunluğun faşizmi değildir. Toplumun yarısı bizimle aynı fikirde diye, yarısının haklarını savunmak demokrasi değildir. Bunu uygulayan parti demokratik hiç değildir.
 Ne derece demokratik olduğunuzu gösteren kendiniz gibi düşünmeyen insanlara, azınlık gruplara, farklı görüşlere, uç fikirlere nasıl baktığınız ve nasıl yaklaştığınızdır.
Seçim sürecinde Kemal Kılıçdaroğlu alevi kimliğinden ötürü seçim meydanlarında Türkiye Başbakan’ı tarafından yuhalatılırken demokrasinin başı dönüyordu.
Ordunun siyasetteki etkinliği azaltılırken yapılan tüm antidemokratik telefon dinlemeleri, aylarca kuru kuruya gözaltında kalan özgürlüğü çalınan insanlar cezaevindeyken demokrasinin midesi bulanıyordu.
Genç bir kızın sokakta karnındaki bebek öldürülüp özel hayatını ağızlarına sakız ettiklerinde demokrasi bayılmak üzereydi.
Eşcinselliği hastalık olarak topluma sunduklarında demokrasi hastalığın acımasız kollarında can çekişiyordu.
Aynı görüşte olan gazeteciler demokrasi değil mi (!) taş üstünde taş bırakmazlarken farklı görüşte olan gazeteciler, yazarlar kez yayımlanan keza yayımlanmayan yazıları yüzünden yargılanırken demokrasi acıyla inliyordu.
Uzun lafın kısası; AKP hükümeti kendi üstlerindeki tehditi kaldırmak ve iktidarda kalabilmek için demokrasiyi ağızlarına sakız etti.
Demokrasi can çekişiyor.

Aşı Defteri

Ağızdan çıkacak her iğneli söze karşı bağışıklı olduğumu söylediğimde inanmayanlara aşı defterimi gururla gösteriyorum.  Oluyor ya bazen yine de inanmayanlar çıkıyor onlar ki eşeğini sağlam kazığa bağlayan aynı zamanda arabalarını güvenilir otoparka bırakan nihilistler.

Bir kinim yok onlara da karşı tek yapmam gereken sayfaları çevirmelerine izin vermek, ve sayfaları çevirirken onları sabırla izliyorum. Yüzüne bakıyorum, üzülür gibi mi yoksa acı mı çekiyor benim o zamanlar çektiğim gibi yok hayır gülümsüyor ya hiç yaşamadığından ya da hala inanmadığından. Ama olsun gururla ilk sayfadaki aşımı gösteriyorum hepimize çocukken yapılan iğne annemizin yaptığı o iğneler  yenilir yutulur sözler yenilmiş yutulamayan sözler , zorunludur ama izleri farklıdır devlet aşısı gibi de birebir aynı şekillerde görülmez kollarda farklı hayatlarda değişik izlerle sezdirir varlığını yaşamımızda.

İkinci sayfada o yıllar önceki kırmızı ayakkabı hikayesini yaşadığım anda kızardığım gibi yine kızarıyorum o kırmızı ayakkabılarımı anımsıyor, ezilen ilk genç kızlık umutlarımı gözlerimin önünden geçiyorum. O gün cevap vermeme susup kalma pişmanlığımın ardından bir daha kimsenin karşısında susup kalmadığımı biliyorum. Anlatacak bir hikayem olduğu ve ne o zaman ne bu gün o kadar zalim olmadığım için gururlanıyorum.

Çoğu ikinci sayfada duruyor inanan inanmış, inanmayan sıkılmış aşı defterimi devralıyorum.

Her hayvanın bir aşı defteri olması lazım diyorum alırken, gözlerime inanamayarak bakıyorlar. Hayvan kalmamak için aşılara ihtiyacımız olduğunu anlatırken bir adım daha geri atıyorlar oralı olmuyorum.

Öyle ki hayvandan daha tehlikeli bir şey varsa kendini insan sanan bir hayvandır.

Onlar geri adımlarında beni koruduklarından habersiz, bense onlara müteşekkir uzaklaşıyorum.

dilan
Saçmalamalardan Seçmeler 2

İpotek

Karşılaştırmalı edebiyatın para etmediği bir yerde, huzura ererek can vermek isterdim. Ölene kadar görmek istediklerimizi listelesek, ne kadar farklı kulvarlarda birbirimizden ne kadar uzak  yollarda olduğumuzu görebilirdik.

Olur ya kafan atar bir gün anasını sattığımın dünyası dersin, sonra anasını arar durur bulamazsın. Bundandır bir türlü huzura eremeyişimiz. Dediklerini yapan, yaptıklarını demeyen insan kendini bulur. Patentini almak istedim bu insanın, bulamadım. Önce nesli tükendi dediler, sonra hiç olmadığını iddaa ettiler.

Kalıntılara baktım, parçaları birleştirdim. Hiç olmamış ya da hep olmuş bir varlığın peşinden kilometrelerce sürüklendim. Sonra döndüm kendime bakacaktım, yeterli saydamlıkta ayna bulamadım.

Sürekli ne aradığımı bilmeden aradım durdum, en son aynaya geldiğimde farkettim ki yanlış yansımalara bakmışım. Yeşil gözlü bir amcanın gözünden yansımayla, kahverengi gözlü teyzenin bakışındaki yansıma aynı olur mu? Olmaz mı, varsın olmasın..

Nesillerin konuştuğu, algıladığı devlere baktım. Çok yüksektelerdi çıkamadım kimisinin yanına, en kısa zamanda bulutlarda bir ev edinmeliyim diye not aldım ucu kıvrık not defterime. Hem öyle ya kolaydı artık ev edinmek, kredi alırdım. Geleceğimi ipoteklemek için bankaya gittim hemen, dedim bulutlarda ev alacağım geleceğim parlak ipoteğe hazırım. Güldüler bana, baktım gözlerine iyi günlerinde değiller yarın yine gelirim dedim, not defterime yarın gideceğimi yazmayı unutmuşum bir daha gidemedim. Velhasıl bunu bulutlarda evimin hala olmadığını farkettiğimde hatırladım, sonra düsündüm iyi ki almamışım. Sakarımdır ben düşüveririm, hayat sigortamda yok ipotekleyecek başka bir yanımda yok.

Gecmiş asla ipoteğe değecek kadar değerli olmaz, unutulup gidenin kime ne hayrı olur. Hayat sigortası olmadan bulutlarda ev almamaya karar verdim, böylelikle vazgeçtim.

dilan
Saçmalamalardan seçmeler1

21 Ocak 2011 Cuma

Her yol Paris

Bu sözü hayatımın herhangi bir döneminde bu kadar gerçekçi kullanabileceğimi tahmin dahi etmezdim.

Şaka değil, Her yol Paris.

26 Ocak itibariyle Pariste olacağım, tam tamına 5 ay!

Niyetim bir sürü seyahat hikayesi biriktirmek falan da değil üstelik, niyetim bile yok. İlk kez yurtdışına çıkıyorum, aman ne menem şey demeyin. Dışardan bakınca değil de, neler öğreneceğim bakalım orda. Ha tabi işin bir niyeti var elbet eğitim, orda bir işletme okulunda eğitim göreceksem de en önemli anılarımın kampüs içinde olmayacağından eminim.

Gittiğim an ilk niyetim Eiffel önünde fotoğraf çekilmek, adettir bu işin raconu bu dediler geldik diyeceğim.

Sıkılırsam bir küfür savururum yüksek sesle, kimse anlamaz.
Kocaman gülümserim Saluuut Pariiis!!!

En çok neyi özlerim, ordan buraya dönünce neyi özleyeceğim.
Bin bir soru bin bir stres.

Ha bir de ben Fransızca dahi bilmiyorum,
"Je neux parler Français"...

Bir daha asla Fransız mı kaldın bebeyim diye dalga geçmeyeceğim insanlarla!
Söz Söz!!

Ordan kart atarım size falan adreslerinizi gönderin, ne malzemeler çıkacak bakalım.

En çokta neye hevesleniyorum, ileride aile küçüklerine anlatacağım anıların giriş taslağı şimdiden hazır:

"Ben Fransadayken, .... "

Bisou Bisou

3 Ocak 2011 Pazartesi

Porno tez

İstanbul Bilgi Üniversitesi öğrencisi olarak bu porno tez olayıyla ilgili karalama yapanlara sözüm, başka okulda olsam da değişmeyecekti fikirlerim. Üniversite öğrencisinin tezi kapalı jüride izlenir, dağıtılıp bunun ticareti yapılmadı, yapılabilir de gocunmam.

Öncelikle porno endüstrisini küçümseme sebeplerinizi gözden geçirmenizi isterim.

Neden?
Ayıp.

Neden?
Günah.

Neden?
Sapıkça.

Neden?
İğrenç.

Şimdi de porno endüstrisinde dönen milyon dolarlara odaklanın bir daha düşünün.

Neden?
Bilinçaltına bastırılıyor.

Neden?
Ayıplanıyor.

İstanbul Bilgi Üniversitesinin kurucusunun 900'lü hatları Türkiye'ye ilk getiren kişi olduğunu hatırlatıp, şunu ekleyeyim. Ticari zekadır bu sonucunda üniversite kurulmuştur.

Porno çekmek bir tez için sadece o görsel tasarım bölümü öğrencisini ilgilendirir. Üniversite öğrencisi ergenlikten çıkmıştır, bunu iş olarak devam ettirmeyide düşünüyor olabilir. Bu da bir endüstri, unutmamak lazım.

Hepimizden de çok para kazanır, takdir ediyorum kendisini.

Bu tartışmayı buralara taşıyan izin verip arkasında durmayan okul yönetimimizdir. Kantine prezervatif makinası koymakla, öğretim görevlilerini işten çıkarmakla özgür olunmuyor sevgili okul yönetimi, öğrencilerinizin arkasında durmayı öğrenin.

Porno tez yapılan okullar basılsın, bilgisayarları sökülsün.
İçki içilen mekanlar basılsın.
İçki içilen sanat galerilerinde olaylar çıksın.

Ne farkı var?