1 Şubat 2012 Çarşamba

Günahkar Şehirli

Orada bir yerde olduğunu bildiğim milyonlarca doğa, kasaba, deniz, köy hayranı var biliyorum. Derler ya emekliliğim gelse herşeyden elimi ayağımı çeksem de bir sahil kasabasına yerleşsem diye bu fikir bana o kadar uzak ki kendimden şüphelenmeye başladım.

Bu kadar insan yanılıyor olamaz, kendine gel günahkar şehirli diye ağzıma geleni kendime sayıyorum yapma etme diyorum ama sonuç olarak ı-ıh ben şehir insanıyım.

Gökdelenler arasında yaşayayım, korna sesleri kulağımda çınlasın, o pis eksoz kokularından zehirleneyim ama şehirde olayım, nasıl mutluyum keyfime diyecek yok. Sizin o eksoz kokuları, kanserojen, hormonlu dediğiniz her şeyi ben zararlı olduğunu bildiği halde cips yiyen çocuklar kadar seviyorum.

Hareketlilik, hayat, bir yerde çığlıklar atan, kahkahalar atan insanlar ruhumu neşelendiriyor. Kendimi hayatın içinde tam ortasında hissetmemi sağlıyor. Tokuşturulan kadeh sesleri, sokak müzisyenleri, onları toplanıp dinleyen kalabalık, o kalabalıktan yükselen kendi aralarındaki konuşmalar ben bunlar hayatımın genelinde olsun istiyorum.

Daha gencim, kanım deli gibi akıyor ve yaşlandığımda fikirlerim değişecek olabilir ama benim yaşımda bir sürü sahil kasabası hayalleri kuranlar yok mu sanki? Ara ara huzurlu tatiller yapıp, sessiz bir doğada çam ağaçlarının o keskin kokusuyla kitap okumayı tabi ki seviyorum. Ha ama hayatımın genelini orda sürdürebilir miyim hiç sanmıyorum. En fazla beş gün sonra sıkıntıdan kendimi vuracak duvar arıyorum. Beni şehrimin asfaltlarına yapıştırıın diye ağlayacak hale geliyorum.

Hatırlıyorum dedemler ilk yazlık aldıklarında o siteye girdik, bembeyaz evler, yemyeşil ağaçlar, cır cır böcekleri aman yarappim dedim cennete geldim. O zamanlar 13 yaşlarındayım, annem babam sürekli çalışıyor tatilleri yok zaten ben de dede anneanne ile tatildeyim o sitede tam üç ay kaldım. Bir sürü arkadaşım vardı, akşama kadar denizdeyiz akşam oluyor oyun oynuyoruz. O yaşta bir velet daha ne ister? Ben istedim. Sokakta 34 plaka araba görsem hüzünleniyordum falan ilk ergen tribimi orda İstanbulsuzluktan yaşamış olabilirim.

Kooskoca üç ay geçti İstanbul'a otobüsle dönüşte boğaz köprüsüne geldik sanki yıllardır yaşadığım şehir değilmiş gibi gözlerim falan doldu ağladım ağlayacağım, bir de akşam saatine denk geldik deli gibi bir trafik var ben nasıl mutluyum trafiğine ölürüm o ışıl ışıl far lambaları gözüme dünyanın en güzel manzarası gibi geliyor. Otobüsten iner inmez asfaltı öptüm. O gün anladım ki ben şehir insanıyım.


İstanbul bazen çok yavşak bir şehir olabiliyorsun ama kollarımın alabildiğine seviyorum seni.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder